-TÜRKİYE U F O RAPORU-
-TÜRKİYE U F O GÖZLEMLERİ-
Türkiye, diğer bir deyişle Anadolu, çok eski çağlara dayanan bir tarihe sahiptir ve zaman içinde Lidyalılardan Perslere, Hititlerden Urartulara, Bizanslılardan Osmanlı İmparatorluğuna kadar sayısız medeniyete ev sahipliği yapmıştır.
Bu kadar eski bir medeniyet tarihine sahip olan Anadolu toprakları geçmişten günümüze kadar sayısız UFO gözlemine sahne olmuştur. Ülkemizde UFO gözlemi yapmış kişilerin sayısı oldukça yüksektir.
Türkiye’de Ufoloji, tarihle, arkeolojiyle ve kültürle yakın bir ilişki içindedir. Destanlarımızda dünya dışı varlıklar simgesel bir dille tasvir edilmektedir. Orta Asya Türklerinin efsanelerinde bu varlıklar “Uçan Tanrılar” veya “Uçan Cisimler” olarak nitelendirilmiştir.
Eski Türk inançlarına göre, Gökyüzü Tanrısı’nın tahtı, hem Ay’dan hem de Güneş’ten çok uzaktaki yıldızlarda bulunmaktaydı. Atalarımız aynaya benzer cisimlerin gökyüzünde dolaştığına ve yaydıkları ışıkların her yeri aydınlattığına inanıyorlardı.
Altay Türklerine ait bir efsane şöyle diyor: “Önceleri sadece su vardı. Yer, gök ve güneş yoktu. Tanrı Kutay ile bir adam vardı. Bunlar kara kaz biçimine girip su üzerinde uçuyorlardı.”
Türklere ait bir diğer yaratılış efsanesinde yine benzer bir tasvir yapılmaktadır:
“O zamanlarda Gökyüzü ve Yeryüzü yoktu. Yalnızca uçsuz bucaksız bir deniz vardı. Tanrı Ülgen denizin üzerinde uçuyor ve konacak bir yer arıyordu.
Atalarımızın yaradılış efsanelerinde sürekli aynı motiflerin yer aldığını görmekteyiz: Uçan tanrılar, uçsuz bucaksız deniz, Dünyalı ve dünya dışı varlıkların birleşmesinden doğan çocuklar. Eski Türk hükümdarı Oğuz Kaan’ın Destanı’nda, gökyüzünden gelerek Oğuz Kaan’ın çadırına inen “ışık kız” ve “kurt”tan bahsedilmektedir. Burada açıkça gökten inen bir kızın tasviri yapılmakta ve bu “ışık kız”ın dünyalı Oğuz Kaan ile evlendiği anlatılmaktadır:
“Bir gün Oğuz Kaan Tanrıya dua ederken, birdenbire gece çöktü ve gökyüzünden Gün kadar aydınlık, Ay’dan daha parlak bir ışık düştü. Oğuz Kaan ışığa doğru yürüdü ve ışığın içinden güzeller güzeli bir kızın çktığını gördü. Kızın başında Kutup Yıldızı gibi parıldayan, ışıklı, parlak bir ben vardı. Oğuz Kaan bu “ışık kız”a aşık oldu ve onunla evlendi. Kız, çocuklarının annesi oldu...”
Oğuz Kaan Destanı’nda yalnız Oğuz Kaan’ın eşi değil, destanın kahramanlarından biri olan kurt da Gökyüzünden gelmiştir:
“Ertesi gün Oğuz Kaan’ın çadırına parlak bir ışık düştü; ve ışığın arasından kocaman, erkek bir kurt çıktı...”
Peki efsanede sembolik dille anlatılan bu olaylar ne anlama gelmektedir?
Efsaneyi başından sonuna inceleyecek olursak, efsanenin UFO bilimi de yakından ilgilendiren bir takım özellikler taşıdığını görürüz. Efsanede sözü edilen “gökten inen ışık”, parlak ışıklarıyla yeryüzüne inen UFO’ları akla getirmektedir. Aynı şekilde “ışığın arasındaki kız”ın uzay aracından çıkan dünya-dışı bir dişi varlığı, kızın başında kutup yıldızı gibi parlayan ışığın da bu uzaylı varlığın kullandığı başlığı sembolize ettiği düşünülmektedir. “Oğuz Kaan’ın çadırına ışıkla birlikte inen Kurt” ise dünya-dışı varlıkların belirli bir amaç doğrultusunda ışınlama yoluyla dünyaya gönderdikleri bir varlık olarak yorumlanmaktadır.
Uygur Türklerinin destanı “Varoluş”ta yine "Gökyüzünden gelen ve dünyalı kızları kendilerine eş olarak alan Tanrılardan söz edilmektedir". Destanda, bu ilişki sonucu toplam 19 Türk kaviminin doğduğu anlatılmaktadır.
Son araştırmalar, ünlü Gılgamış Destanı’nın orjinal metninin Türklerin eski atalarından Sümerler tarafından yazıldığını ve destanın Dünyanın oluşumunu tam bir jeolojik doğrulukla anlatan Tevrat’ın “Yaratılış” bölümüne oldukça benzediğini ortaya koymuştur. |